Başkan Başçı'nın "Enflasyon Raporu-IV"ün Tanıtımına İlişkin Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma (İstanbul, 31/10/2013)

Paylaş
Yazdır

Değerli Konuklar,

Enflasyon Raporu’nun ana mesajlarını sizlerle paylaşacağımız basın toplantısına hoş geldiniz. Sizlere birazdan İnternet sayfamızda yayımlanacak olan Rapor’un genel bir değerlendirmesini sunmak istiyorum.

Rapor’da, her zaman olduğu gibi, para politikası kararlarına temel oluşturan iktisadi görünüm ile makroekonomik gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimizi paylaşıyor ve son üç aydaki gelişmeler doğrultusunda güncellenen orta vadeli enflasyon tahminlerimiz ile para politikası duruşumuzu sunuyoruz. Ayrıca Rapor’da ana bölümlere ilave olarak çeşitli konularda on adet kutuya yer verdik. Bu kutuların her birinde güncel ve ilgi çekici konulara ilişkin analizler yer alıyor. Birazdan Enflasyon Raporu dahilinde İnternet sayfamızda yayımlanacak olan bu çalışmaları okumaya zaman ayırmanızı tavsiye ederim.

Değerli Konuklar,

Küresel ekonomiye dair gelişmeler politikalarımız üzerinde önemli rol oynamaya devam ettiğinden, konuşmama küresel iktisadi görünüme değinerek başlayacağım.

Yılın üçüncü çeyreğinde küresel para politikalarına dair gelişmeler finansal piyasalar üzerinde belirleyici oldu. Bu dönemde, küresel büyümeye ilişkin kaygılar devam etti. ABD Merkez Bankası’nın varlık alımlarını yakın dönemde azaltacağına dair beklentilerin önce oluşturulması ve sonra ötelenmesi nedeniyle, küresel risk iştahı dalgalı bir seyir izledi (Grafik 1). Varlık alımlarının azaltılabileceğine dair ilk sinyalin verildiği Mayıs ayından itibaren gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışları gözledik (Grafik 2). Bu dönemde küresel düzeyde tüm finansal varlıklarda bir yeniden fiyatlama yaşandı.

Küresel iktisadi faaliyet zayıf seyrini korurken küresel para politikalarına dair belirsizliklerin bir süre daha devam etmesini bekliyoruz. ABD ekonomisindeki toparlanma eğilimi henüz istikrar kazanmazken yaşanan finansal dalgalanmalar ile bütçe tartışmaları ekonomide finansal koşulları sıkılaştırarak toparlanma üzerinde olumsuz riskler oluşturdu. Euro Bölgesi ekonomilerinde bazı olumlu sinyaller gözlememize rağmen hem yüksek işsizlik oranları hem de kredi aktarım mekanizmasındaki problemler ekonomik görünümün zayıf kalmasına sebep oluyor. Küresel para politikalarının yüksek frekansta açıklanan verilere ve ekonomik toparlanmanın gidişatına bağlı olması ve söz konusu verilerin oynak bir seyir izlemesi, küresel para politikalarındaki belirsizliklerin devam etmesine sebep oluyor.

1. Para Politikası Uygulamaları ve Parasal Koşullar

Değerli Konuklar,

Mayıs ayından itibaren küresel düzeyde para politikalarına ilişkin artan belirsizlik karşısında gerek enflasyon göstergelerini gerekse küresel belirsizliklerin yarattığı makro finansal riskleri gözeterek temkinli bir para politikası uyguladık. Bu doğrultuda hedefin üzerinde seyreden enflasyon göstergelerinin fiyatlama davranışları üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlamak amacıyla ek parasal sıkılaştırma uygulamasına devam ettik. Ağustos ayında ek parasal sıkılaştırmanın etkinliğini artırmak amacıyla gecelik borç verme faiz oranını yüzde 7,25’ten yüzde 7,75’e arttırarak faiz koridorunu yukarı yönlü genişlettik. Ayrıca, etkin likidite yönetimi ile kısa vadeli faizlerin koridorun üst sınırına yakın gerçekleşmesi sağladık. Böylece, aynı dönemde enflasyon beklentilerinde gözlenen artıştan daha güçlü ve önden yüklemeli bir parasal sıkılaştırma gerçekleştirdik. Ağustos ayından itibaren ise küresel para politikalarına dair belirsizliklerin yurt içine yansımalarının sınırlandırılması için Türk lirası likidite politikasındaki öngörülebilirliği arttırdık. Bu amaçla faiz belirsizliğini azaltma yönünde bir strateji benimseyerek, küresel faiz oranları ile yurt içi faiz oranları arasındaki ilişkinin büyük ölçüde zayıfladığı ve piyasa faizlerinin olması gerektiği gibi daha çok yurt içi makroekonomik gelişmelere duyarlı hale geldiği bir çerçeve oluşturduk.

Yılın üçüncü çeyreğinde piyasaya döviz satım ihaleleri yoluyla döviz likiditesi sağlamaya devam ettik. Bu gelişmenin de etkisiyle piyasadaki Türk lirası likidite açığı arttı (Grafik 3). Bu çeyrekte piyasaya sağladığımız likiditede bir hafta vadeli repo oranını azaltmamız sonucu gecelik ve aylık vadede borç verme olanakları ile sağlanan fonların tutarının arttığını gözlemledik. Bu gelişmelere paralel olarak TCMB ortalama fonlama faizi ile BIST bankalararası gecelik repo faizleri artış gösterdi (Grafik 4).

Ayrıca, Ağustos ayından itibaren likidite yönetiminin öngörülebilirliğini artırma stratejisine paralel olarak ek parasal sıkılaştırmanın frekansı ve zamanlamasına dair daha fazla bilgi paylaşmaya başladık. Son dönemde temkinli para politikası duruşumuzun sonucunda Bankalararası Repo Pazarı’ndaki faizlerin genel olarak yüzde 6,75 ile 7,75 arasında seyrettiğini görüyoruz. Merkez Bankası olarak çeşitli politika araçlarıyla para piyasasındaki faizleri etkin bir likidite yönetimi ile kontrol etmekte ve para piyasası faizlerini istenen yönde ve ölçüde etkileyebilmekteyiz. Bu noktada para politikası duruşunun daha iyi değerlendirilebilmesi açısından ortalama fonlama maliyetinin yanı sıra grafikte gösterilen Bankalararası Repo Pazarı’ndaki faizlerin de yakından takip edilmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Önümüzdeki dönemde para politikasına dair sağlamış olduğumuz bu öngörülebilirliği kademeli olarak artıracağız ve EPS uygulama günleri haricinde Bankalararası Repo Pazarı’ndaki faizlerin yüzde 6,75 düzeyine yakın seyretmesini temin edeceğiz. Fonlama stratejisine ilişkin olarak, öngörülebilirliği artırmak amacıyla, yüzde 4,5 seviyesinden miktar ihale yöntemi ile yaptığımız haftalık vadeli fonlamanın stok miktarını yıl sonuna kadar 10 milyar Türk lirasını geçmeyecek şekilde sınırlandıracağız. Ayrıca 2014 yılından itibaren miktar ihale yöntemine dair uygulama esaslarına ve bu yöntemle yapılacak fonlama tutarına ilişkin konuları Aralık ayında yayımlayacağımız 2014 Yılında Para ve Kur Politikası metninde açıklayacağız. Öngörülebilirliğin kademeli olarak artırıldığı bu çerçevede, enflasyon görünümü orta vadeli hedeflerle uyumlu olana kadar para politikasındaki temkinli duruşumuzu koruyacağımızı da burada hatırlatmak istiyorum.

Değerli Konuklar,

Yılın üçüncü çeyreğinde faizler, kısa vadelerde daha belirgin olmak üzere, tüm vadelerde bir önceki rapor dönemine göre düşerken getiri eğrisinin eğimi artış gösterdi (Grafik 5). Bu durum, küresel risk algılamalarında sınırlı düzelme ve Türkiye’nin risk primindeki düşüşün yanı sıra faiz belirsizliğini azaltıcı para politikası stratejimizin kısa vadeli faizleri daha fazla etkilemesinden kaynaklandı. Aynı dönemde nominal faizlerdeki düşüş ve enflasyon beklentilerindeki artış ile iki yıl vadeli reel faizler de düşüş gösterdi (Grafik 6).

2013 yılının ilk yarısında aşağı yönlü hareket eden kredi faiz oranları yılın üçüncü çeyreğinin başından itibaren yukarı yönlü bir eğilim gösterdi (Grafik 7). Dönem boyunca devam eden bu seyir küresel finansal gelişmeler ile Temmuz ve Ağustos ayında faiz koridoru aracılığıyla gecelik borç verme faiz oranlarında gerçekleştirdiğimiz sıkılaştırmayı yansıtıyor. Öte yandan, bankaların Türk lirası fonlama maliyetini temsil eden mevduat, para takası ve TCMB ortalama fonlama faizi ile bankalarca ihraç edilen bono/tahvil faizleri de aynı dönemde yükseliş gösterdi (Grafik 8).

Yılın ilk yarısında geçmiş yıllar ortalaması üzerinde seyreden kredi büyüme eğilimi Ağustos ayından itibaren geçmiş yıllar ortalamasına döndü (Grafik 9). Son dönemde yaşanan finansal dalgalanmaların ve temkinli para politikası duruşumuzun sonucunda yükselen kredi faizlerinin bu yavaşlamada rolü oldu.

Bununla birlikte yılın üçüncü çeyreğinde kredilerin yıllık büyüme oranı yüzde 25 gibi yüksek bir düzeyde seyretti (Grafik 10). Temkinli para politikası duruşumuzun, alınan makro-ihtiyati önlemlerin ve zayıf seyreden sermaye akımlarının etkisiyle önümüzdeki dönemde kredi büyüme hızlarının kademeli olarak daha makul düzeylere geleceğini öngörüyoruz.

Değerli Konuklar,

Oluşturduğumuz politika çerçevesi cari işlemler dengesini olumlu yönde etkilemeye devam ediyor. 2011 yılı sonunda tarihi yüksek seviyelerine ulaşan cari işlemler açığı 2012 yılında önemli bir düzeltme gerçekleştirdi. 2013 başından itibaren 12-aylık birikimli cari açıkta bir bozulma görsek de bu geçici bir faktör olan altın ticareti dinamiklerinden kaynaklanıyor. Altın hariç cari işlemler dengesine baktığımızda 2012 yılında başlayan düzeltmenin yavaşlayarak da olsa 2013 yılında da devam ettiğini görüyoruz (Grafik 11).

Reel kur ve kredi gelişmelerinin önümüzdeki dönemde ekonomideki dengelenme sürecini desteklemelerini bekliyoruz. Reel efektif döviz kuru son dönemdeki nominal kur gelişmeleri sonrasında değer kaybetti ve aşırı değerli olarak nitelendirilebilecek düzeylerden önemli ölçüde uzaklaştı (Grafik 12). Daha makul seviyelerde seyretmesini beklediğimiz kredi büyümesinin, ılımlı nihai yurt içi talep büyümesinin ve reel döviz kurundaki gelişmelerin katkılarıyla cari dengedeki düzelme sürecinin önümüzdeki dönemde de devam etmesi bekliyoruz. Bu gelişme küresel belirsizliklerin yüksek olabileceği önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisini finansal istikrar açısından güçlendirecek ve dengelenme sürecini destekleyecektir.

Özetle, 2013 yılının üçüncü çeyreğinde finansal piyasalarda belirsizlikler devam ederken finansal koşullar sıkılaştı (Grafik 13). Bu sıkılaşmada temel olarak sermaye akımlarındaki zayıflık, kredi faizlerindeki yükseliş ve piyasa faizlerindeki artış etkili oldu.

2. Makroekonomik Gelişmeler ve Temel Varsayımlar

Saygıdeğer Konuklar,

Şimdi tahminlerimize temel oluşturan makroekonomik görünüme ve varsayımlarımıza değineceğim. Öncelikle yakın dönem enflasyon gelişmelerini özetlemek istiyorum. Ardından da tahminler üretilirken baz senaryoda temel alınan yurt içi ve yurt dışı talep görünümünden bahsedeceğim.

2013 yılının üçüncü çeyreğinde yıllık tüketici enflasyonu yüzde 7,9 oranına düştü ancak Temmuz Enflasyon Raporu tahminlerinin bir miktar üzerinde gerçekleşti (Grafik 14). Bu gelişmede, Türk lirasında gözlenen değer kaybı ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artış etkili oldu. Temel enflasyon göstergeleri de bu gelişmeler çerçevesinde yükseldi (Grafik 15).

Geçtiğimiz çeyrekte enflasyonun Temmuz tahminlerine göre daha yüksek gerçekleşmesindeki temel neden Türk lirasında gözlenen ek değer kaybı olmuştur (Grafik 14 ve Grafik 15). Bu noktada Enflasyon Raporu’ndaki döviz kuru varsayımlarının nasıl oluşturulduğuna dair bilgi vermekte fayda görüyorum. Enflasyon tahminlerini üretirken konvansiyonel olarak, Rapor ayındaki kur gerçekleşmelerini, içinde bulunduğumuz çeyrek için veri olarak kabul ediyoruz. Sonrasında ise kurların içsel olarak para politikası duruşu ile diğer iktisadi gelişmelere tepki verdiği bir çerçeveyi dikkate alıyoruz. Bu doğrultuda, Temmuz Enflasyon Raporu’nu yayımladığımızda üçüncü çeyrek döviz kuru için Temmuz ayı ortalamasını temel aldık. Ancak takip eden dönemde Türk lirasında ek değer kayıpların yaşanması enflasyonun üçüncü çeyrek tahminine göre daha yüksek gerçekleşmesine yol açtı. Ek değer kaybının 2013 yılsonu enflasyon tahmini üzerindeki etkisi yaklaşık 0,4 puan artırıcı yönde oldu.

Döviz kuru gelişmelerinin çekirdek enflasyon üzerindeki etkisi daha çok temel mal grubu fiyatları üzerinden gerçekleşiyor (Grafik 16). Üçüncü çeyrekte hizmet enflasyonu da bir miktar yükselmekle birlikte göreli olarak daha istikrarlı bir seyir izledi. Bu gelişmeler çerçevesinde temel enflasyon göstergeleri de yükseliş sergiledi (Grafik 17).

Değerli Konuklar,

Şimdi enflasyon tahminlerine temel oluşturan iktisadi faaliyet gelişmelerini ve kısa vadeli görünümü özetlemek istiyorum. 2013 yılının ikinci çeyreğinde iktisadi faaliyet Temmuz Enflasyon Raporu’nda belirtilen görünümden daha olumlu gerçekleşti. İktisadi faaliyetin beklenenden daha güçlü gerçekleşmesinde stok değişimi belirleyici oldu. Bu dönemde özel tüketim talebinde belirgin bir canlanma gözlenirken, kamu talebindeki yavaşlama ile nihai yurt içi talep yataya yakın bir seyir izledi (Grafik 18). Diğer yandan, ithalat güçlü oranda artarken, zayıf seyreden küresel talep neticesinde ihracat artışı daha sınırlı oranda gerçekleşti.

2013 yılının üçüncü çeyreğine ilişkin veriler, iktisadi faaliyetin ikinci çeyreğe kıyasla daha ılımlı bir artış göstereceğine işaret ediyor. Temmuz-Ağustos döneminde tüketim malları üretimi bir önceki çeyreğe göre azalırken, tüketim malları ithalatındaki artış eğilimi devam etti. Yatırımlara ilişkin göstergeler ise tüketim talebine kıyasla daha zayıf bir görünüme işaret ediyor. Bu dönemde ihracat yatay seyrederken, ithalatta belirgin bir düşüş gördük. Dolayısıyla, net ihracatın büyümeye verdiği negatif katkının yılın üçüncü çeyreğinde azalmasını bekliyoruz. İhracat ağırlıklı küresel büyüme endeksi ise bir önceki Enflasyon Raporu’na göre kayda değer bir değişiklik göstermiyor (Grafik 19).

Yılın ikinci yarısında nihai yurt içi talepteki toparlanmanın ılımlı bir şekilde sürmesini bekliyoruz. Bu çerçevede, 2013 yılı için çıktı açığı tahminlerini bir miktar yukarı yönlü güncelledik. Öte yandan, son dönemdeki finansal gelişmelere bağlı olarak toparlanma eğilimi üzerindeki aşağı yönlü riskler arttı. Bu bağlamda, 2014 yılı için çıktı açığı tahminlerini aşağı yönlü güncelledik. Bu değerlendirmeler ışığında, yurt içi talep gelişmelerinin önümüzdeki dönemde enflasyondaki düşüş sürecine ve cari açıktaki iyileşmeye destek vermesi bekliyoruz.

Özetle, iç ve dış talep gelişmelerini birlikte değerlendirdiğimizde, tahminlerimizi üretirken toplam talep koşullarının 2013 yılsonu enflasyonuna katkısının bir önceki rapor dönemine kıyasla sınırlı ölçüde arttığı bir görünümü esas aldık. Bu güncelleme 2013 yılsonu enflasyon tahminimizi 0,1 puan artırıcı yönde etkiledi.

Saygıdeğer Konuklar,

Bildiğiniz gibi, enflasyon tahminlerinde gıda, enerji ve ithalat fiyatları da önemli rol oynuyor. Dolayısıyla, tahminlere geçmeden önce kısaca söz konusu değişkenlere dair varsayımlarımızı aktaracağım.

Yılın üçüncü çeyreğinde ithalat fiyatları Temmuz Enflasyon Raporu’ndaki varsayımların altında seyretti. Petrol fiyatları ise öngörülerin bir miktar üzerinde gerçekleşti (Grafik 20). Bu çerçevede, Temmuz Enflasyon Raporu’nda 107 ABD doları olarak belirlediğimiz 2013 yılı ortalama petrol fiyatı varsayımımızı Ekim ayının ilk üç haftasındaki vadeli fiyatların ortalamasıyla uyumlu şekilde güncelleyerek 109 ABD dolarına yükselttik. Bu güncelleme 2013 yılsonu enflasyon tahminini 0,1 puan artırıcı etkide bulundu.

Gıda fiyatlarının yıllık artış oranına dair varsayımımızı ise bir önceki Rapor’da olduğu gibi yüzde 7 olarak koruduk. Diğer bir ifadeyle, son dönemde işlenmemiş gıda fiyatlarında gözlenen olumsuz seyrin geçici olacağı varsayımını esas aldık.

Tahminlere geçmeden önce son olarak kamu maliyesine dair varsayımlarımızı aktaracağım. Orta vadeli tahminlerimizi üretirken yılın kalanında tütün ve enerji ürünlerine yönelik ek vergi ayarlaması yapılmayacağını varsaydık. Öte yandan, her zaman olduğu gibi, diğer vergi ayarlamaları ve yönetilen/yönlendirilen fiyatların enflasyon hedefleri ve otomatik fiyatlama mekanizmaları ile uyumlu olacağı bir görünümü esas aldığımızı belirtmek isterim. Dolayısıyla, 2013 yılsonu enflasyon tahmininde maliye politikasından kaynaklanan bir değişiklik olmadı.

Maliye politikasının duruşu için ise her zaman olduğu gibi yakın dönemde güncellenen Orta Vadeli Program projeksiyonlarını temel aldık. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde mali disiplinin süreceği ve önümüzdeki yıldan itibaren faiz dışı harcamaların GSYİH’ye oranının kademeli olarak azalacağını varsaydık.

3. Enflasyon ve Para Politikası Görünümü

Saygıdeğer Konuklar,

Şimdi sizlere, çizmiş olduğum çerçeve dâhilinde ürettiğimiz enflasyon ve çıktı açığı tahminlerimizi sunacağım.

Orta vadeli tahminlerimizi oluştururken para politikasında öngörülebilirliğin kademeli olarak artırılmaya devam edildiği bir çerçeveyi esas aldık. Bunun yanı sıra, temkinli duruşun korunarak likidite politikasının genel olarak sıkı tutulduğunu ve alınan makroihtiyati tedbirlerin de katkısı ile yıllık kredi büyüme oranının 2014 yılının ortalarında yüzde 15 referans değerine indiğini varsaydık.

Bu çerçevede, enflasyonun, 2013 yılı sonunda orta noktası yüzde 6,8 olmak üzere yüzde 6,3 ile yüzde 7,3 aralığında gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. 2014 yıl sonu tahminimiz ise orta noktası yüzde 5,3 olmak üzere yüzde 3,8 ile yüzde 6,8 aralığında yer alıyor (Grafik 21).

Sonuç olarak, bir önceki Rapor’a göre enflasyon tahminlerimizi 2013 ve 2014 yılları için sırasıyla 0,6 puan ve 0,3 puan yukarı yönlü güncelledik. 2013 yılındaki güncellemenin 0,4 puanı döviz kuru gelişmelerinden kaynaklanırken, 0,1 puanı ortalama petrol fiyatı varsayımındaki artıştan ileri geliyor. Ayrıca 2013 yılı büyüme görünümünün Temmuz Enflasyon Raporu’nda öngörülene göre daha olumlu gerçekleşmesiyle yukarı yönlü güncellenen çıktı açığının yılsonu enflasyonu üzerinde 0,1 puan yükseltici etki yapmasını bekliyoruz. 2014 yıl sonu enflasyon tahminindeki güncellemede de döviz kuru ve petrol fiyatlarındaki gelişmeler belirleyici oldu.

Enflasyonun kısa vadede enerji fiyatlarındaki baz etkisi kaynaklı olarak dalgalı bir seyir izlemesini beklesek de genel olarak aşağı yönlü bir eğilim göstereceğini tahmin ediyoruz. Enflasyonun, tütün fiyatlarında 2013 yılı Ocak ayında gözlenen yüksek artışın yıllık enflasyon üzerindeki etkisinin ortadan kalkmasıyla, 2014 yılının başlarında önemli bir düşüş sergileyeceğini öngörüyoruz. 2014 yılının son çeyreğinde ise enflasyonun hedefle uyumlu seviyelere geleceğini tahmin ediyoruz.

Değerli Konuklar,

Bahsetmiş olduğum bu tahminlere ek olarak Enflasyon Raporu’nun Riskler bölümünde enflasyon görünümüne ve küresel ekonomiye dair alternatif senaryolara değiniyoruz. Detaylar için Rapor’u inceleyebilirsiniz.

Konuşmama burada son verirken, başta Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğümüz çalışanları ve Para Politikası Kurulu üyeleri olmak üzere, Rapor’un hazırlanmasında emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma ve katılımcılara teşekkürlerimi sunuyorum.

Başkan Başçı'nın "Enflasyon Raporu-IV"ün Tanıtımına İlişkin Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma (İstanbul, 31/10/2013)